Trendini söyle sana kim olduğunu söyleyelim…


Keyif intikamı (Pleasure revenge)
Trendin ismi güzel değil mi? Bundan önceki yüzyıl zevkten kaçış
dönemiydi. Demek istiyoruz ki, 20 yüzyılda insanlar yeniden zevk almanın
tadını keşfettiler. Hedonistler kadar olmasa da! Ve tüketiciler, yani
bizler, kurallardan ve düzenlerden o kadar sıkıldık ki, ”yasak elma”yı
kutsal hale getirdik. O yüzden kredi kartımızın limiti sıfırı bulsa da,
son çııkan Escada parfüme sahip olmak uğruna, kasada rezil olmayı bile
göze labiliriz biz kadınlar. Bu trendle anlatmak istenen de, böyle
budur!

Küçük lüksler (Small indulgences)

Stresler ve tüketim çılgınlığının ortasında insan kendisine bir hediye
olarak, karşılayabileceği küçük lüksler sunma eğiliminde. Yani böyle
lüksler geliştiriyor, bu da ”küçük lüksler trendi”ne giriyor. Demek
istiyorum ki, iyi şarap içmek mesela, puro ya da iç çamaşırı manyaklığı
vesaire vesaire vesarie… Ayrıca ince zevklerimiz uğruna, hiç kimsede
olmayan bir marka ya da kimsenin görmediği bir mekan uğruna harcadığımız
paraları hatırlayın. İşte o dönemlerde, bu trendin kadını oluyorsunuz!

Sosyal sorumlu (Save our society)

Türkiye’de artık çok daha fazla sayıda kadın sosyal sorumluluk
projelerinde yer alıyor. Hepsinin amacı da aynı, toplumu ileri taşımak
için el birliğiyle çalışmak, gönüllü olmak. Kardelenler mi desek, Haydi
Kızlar Okula kampanyası mı?



Hayali macera (Fantasy adventure)

Survavior macerasına katılan ve aylarca bir adada kalıp, aç susuz
mücadele eden kızları henüz unutmadık. Tıpkı, araba yarışlarına pilot
olarak katılan kızları, Camel Trophy’ye katılan hatunları unutmadığımız
gibi. Sıfır riskli ortamlarda macerayı sonuna kadar yaşama eğilimi,
diyorlar bu trende. Adrenalin yüksek. Yani heyecan çok. Ama aslında
sakat bir durum yok! Raftingler, yürüyüşler, trackingler, demek
istiyorum ki neredeyse aklınıza gelecek her türlü ”outdoor sporları”,
hatta bungee jumping, yani çağın sporları bu trende giriyor. Ve aslında
herkes biliyor ki, macera öldü, tüm bunlar sanal ama yine de adrenalin
yükseliyor.


Yeni erkek (Mancipation)

Bu trendin erkeklerin cinsiyetleriyle, cinsel tercihleriyle bir ilgisi
yok! Sert, acımasız, hızlı, paylaşmasız, hedefe kilitlenmiş, sürekli
koşturan insanlardan oluşan, tırnak içinde erkeksi bir toplumda, kadınsı
düşünme biçimlerinin değerinin anlaşılması, anlamına geliyor aslında.
Daha fazla komşuluk, daha fazla yardımlaşma, daha fazla şefkat, daha
fazla yumuşaklık, daha fazla koruma. Daha kadınsı herşey. Bilmem
anlatabiliyor muyum?



Popüler milliyetçi (Pop nationalism)

Artık herkes milliyetçidir yeri geldiğinde ve bu bir artı değere
dönüşmüştür. Kimin ne kadar samimi, kimin bunu bir ranta dönüştürdü hep
şüpheli olarak kalacaktır. Milli maçlarda hiç maç seyretmeyen biz
kadınlar bile, milliyetçi ruhlara bürünüverebiliriz.

99 parça (99 lives)

Çok hızlı bir yaşam ve çok az zaman, sosyal şizofreni yaratıyor bu da
tüketicileri çoklu roller üstlenmeye zorluyor. Bir tek alana, hedefe ve
şeye kilitlenip, diğer her şeyden vazgeçmekten istifa etme trendi olarak
da açıklanabilir. Çünkü tek bir hayat yok. Hayatta edinilecek tek bir
rol de yok! İnsan birçok şeye yetişebilir (99 adet olmasa da!), zaman
bulabilir, yeter ki istesin… 12 saat yöneticilik yapıp, yelken yapmaya
gidip, aynı zamanda her türlü kursu alıp bir de çocuk büyütenler bu
gruba giriryor olsa gerek.



Kişiselleşme (Economics)

Steril, bilgisayarlı ortamlara, yalnızlaşmaya reaksiyon trendi. Ya da
bütün bu yalnızlaşma olgusunu ”ben duygusu”yla aşma ihtiyacı. Ben
yapabilirim… Ben önemliyim… Ben geçen gün… Bence… Ben var ya
ben! Aslında bu trend kadınlardan çok erkeklere yakışıyor ya, neyse. Siz
hiç bu kadar çok “ben” kullanan kadın gördünüz mü? Olanlara da “kendini
iyi satıyor” deyip burun büküveririz…

Anti-ünlü (Icon toppling)

Toplum, medyatik ikonları sorgulayıp reddeder. Herkes politikacılar ve
ünlülerin sahtekar olduğuna ve okullarda, devlet kurumlarında büyük
şirketlerde yozlaşma olduğuna inanır. Şöyle bir etrafımıza baktığımızda,
bu trendin hayli yaygın olduğunu söylememek mümkün mü?



Gruplaşma (Clanning)


Sizinle ortak payda sahibi olanlarla, yani aynı değer sistemine
inananlarla birlikte ”küçük bir dünya yaratmak” diyorlar bu trendi
tanımlamak için. Biz de son ve en belirgin örneği vermek istiyoruz.
İstanbul Social Club adını duydunuz mu? Bir grup beyaz yakalının,
kendileri gibi olanlarla buluşup, eğlendikleri, sosyalleştikleri kulübün
bugün sadece İstanbul?da yüzlerce üyesi bulunuyor.
www.istanbulsocialclub.com adresinden takip edebilirsiniz
etkinliklerini. Ayrıca gece gidilen kulüplerin, üye olunan vakıfların,
birliklerin, hatta okunulan gazetelerin, takip edilen süreli yayınların,
tutulan takımların, mezun olunan okulların vesairenin cidden bir önem
arz etmesi ve tüm bunların insana kendini iyi hissettirmesi ”klanlaşma
trendi”ne giriyor.

Çocukluk özlemi (Down-Aging)

Ne yaparsan yap insanın elinden alınan bir şeydir çocukluk. Zamanında
kıymeti bilinmez, geçip gittikten sonraysa asla geri gelmez. İnsan
ömrünün en anlamlı, en güzel yıllarıdır çocukluk. İstediğin kadar
şımarmaya, istediğin gibi kapris yapmaya, istediğin şeye ağlamaya,
istediğin kadar ilgi sahibi olmaya, istediğin kadar tembellik yapmaya,
kısaca istediğin her şeyi yapmaya hakkın vardır. Etrafında seni
zorlayan, arkandan kuyunu kazan, dedikodunu yapan, kıskanan, sana iftira
atan, hayatını çekilmez kılmaya çalışan insanlar yoktur. Kaygısız
çocukluklarına özlem duyan tüketiciler gençliklerinden bildikleri
ürünlerde rahatlık bulurlar. Gülmek, eğlence ve oyunlar herkes içindir.


Hayatımız trendler üzerine kuruldu! Artık
etrafımızdaki bir takım insanları trendsetter diye tanımlıyor, in ve
outlar üzerine konuşuyor, mekanların popülerliğini trendi olup
olmadığına göre ölçüyoruz. İşte bu da bir nevi “Trendlerle yaşama
trendi.”

Üstelik hayat bizi alıp trend yollarında sürüklerken,
ciddi araştırma şirketleri vazifeden görev çıkarıp çoktan, yeni sezonun
trendlerini belirliyor, bizi sınıflandırıyor hatta tüketim
alışkanlıklarımıza göre hangi trendleri takip ettiğimizi izliyor. Son
olarak HTP Araştırma ve Danışmanlık Şirketinin “Verilerle Türkiye’de
Kadın” raporu Türkiye’de kadınların trendlere olan eğilimini ve
markalarla olan ilişkilerini ortaya çıkardı.

Reklamcılık Vakfı
tarafından Haziran 2005’te yapılan Derin Demografi seminerlerine sunulan
raporda, Türkiye’deki kadın nüfusunun büyüklüğü, eğitim seviyeleri, yaş
ve medeni halleri, meslekleri, yaşam evreleri, alışverişte karar verme
güçleri, yaşam tarzları, ürün sahiplikleri ve medya tüketim
alışkanlıkları hakkında önemli veriler bir araya toplandı. Devlet
İstatistik Enstitüsü verilerinden derlenerek bir araya getirilen raporda
ayrıca, HTP’nin 27 ilde bizzat yaptığı araştırmanın sonuçları da yer
alıyor.



Sizin trendiniz hangisi?


Verilerle Türkiye’de Kadın Raporu’nda; Türkiye’de kadınların sergilediği
trend eğilimleri rakamlarla açıklanmadan önce trend tipleri de
tanımlanmış. İşte rapora göre, trend tipleri ve tanımları…





Eve kapanmak (Coconing)

Dış dünyanın acımasız, tahmin edilemez gerçeklerinden özellikle evde
kalarak kendini koruma ihtiyacı. Abuk sabuk insanlarla temas etmemek
için kendine bir ”koza” örmek de deniyor adına ve bize göre sadece bir
grup şanslı insan bu trendi doyasıya yaşayabiliyor. Bunun evlenmemekle
bir alakası yok, rica ederim yanlış anlamayın. Kimilerine göre, özgürlük
eskiden evden çıkmaktı, şimdiyse evde kalmak, yani sokağa çıkmamamak.
Eşofman üzerine (ya da çıplak siz neyi tercih ederseniz!) herşeyi evden
halletmek, evde vakit geçirmek ve evde üretmek. Günümüzde bir dolu şey
de ”koza trendi”ne yönelik. Banka hizmetleri, internet faaliyetleri
vesaire gibi. Hatta yaşanılan mekanlar bile artık bu trende göre
tasarlanıyor.

Sayılarla biz kadınlar…

Ülkedeki kadın popülasyonuna ilişkin, veriler de raporun diğer
bölümlerini oluşturuyor. Rapora göre Türkiye?de 33.4 milyon kadın var.
Bu kadınların 1.7 milyonu evli. Toplam kadın nüfusunun 5.9 milyonu, 25
yaşın üstü ve diplomasız iken, yalnızca 912 bini üniversite mezunu. 20
yaş üstü kadın nüfusu; 20.1 milyon. 20-54 yaş arası kadınların 6.9
milyonu metropollerde oturuyor. 912 bin kadın AB grubunda yer alıyor.
ABC1 grubunda yer alan 15-19 yaş aralığındaki genç kadın nüfusu, 1.4
milyon. Aynı grupta yer alan 20-54 yaş aralığındaki kadınların sayısı
ise, 2.7 milyon. Bekar kadın nüfusu da oldukça kabarık: 20-35 yaş
arasında 2.4 milyonu buluyor.



Diri kalmak (Being alive)

Sağlığın hayatı uzattığının ve yeni bir tür yaşam biçimi olduğunun
farkında olmak diye tanımlanıyor bu trend. Anti-aging deyimini ne
zamandır duyuyorsanız, o zamandan beri var zaten. Yani sağlıklı olma ve
sağlıklı olduğun müddetçe her türlü zorluğa katlanabilme düşüncesi.
Sokaklarda gördüğünüz eşofmanlarıyla koşan o insanlar ya da hayatlarının
bir kısmını spora ayıranlar, kendilerini iyi hissetmek için bu trende
gönül verenler oluyor.

Toksik korku (Atmosfear)

Bakınız yeni korkumuz Kuş Gribi. Sakın hafife aldığımızı sanmayın.
Ayrıca kirli hava, su ve yiyecekler tüketicide şüphe ve belirsizlik
yaratır. Kulaktan kulağa, her tür medya veya internette dolaşan SARS,
antibiyotiğe dayanıklı ölümcül virüsler, Deli Dana, astım, kanserojen
yiyecekler, deodorantlar, sıvı sabunlar ile ilgili istatistiklerden
rahatsızlık duyulsa da, yükselen bu paranoya tüketim tercihlerine
yansır. Vitamin kullanımlarının artması, güvenli oyuncaklar, su bazlı
boyalar, hava temizleyiciler, organik ve hormonsuz gıdaların piyasa
paylarının artması bu trendle açıklanabilir. Daha iki ay önce organik
gıdalar satışa sunan marketlerin listesini vermiştik biz de Elele
olarak.





Geçmişe özlem (Anchoring)

Geleceğe hazır olmak için spritüel köklere ulaşarak geçmişte güvenli
olanı almak, diye tanımlanıyor bu trend. Geçmişi olmayan geleceğini
biçimlendiremez. Ya da ”şu anda ne olduğumuz, daha önce ne
olduğumuzdur. ”Böylesine hızlı yaşayan ve bir anlamda geleceği olmayan
toplumlar için geçmiş en büyük güvencedir. Durum böyle olunca, “eski,
bilindik olan”a geri dönüş başlıyor. Bu eğilimin modadaki yansımaları da
oldukça renkli. Örneğin, ürünlerde el işi işçiliği önem kazanmış
durumda… El işçiliği ile ilgili dantel, nakış, aplike, el örgüleri ve
benzeri tüm efektler yeni yorumlamalarla sunuluyor.

Uzaklaşma (Cashing out)

Eminiz sizin de etrafınızda vardır tüm işi gücü, kariyerini bırakıp
Bodrum’a yerleşen; hatta Bodrum’u da fazla kalabalık bulup bir dağ
köyüne göçenler… Ne bedeller ödediniz, çalışan kadınlar, erkekler! O
konumlara, mevkilere gelebilmek için! Bu trend buna tepki: ”Değer
miydi” Ne verdim de aldım muhasebesinin insan lehine çözümü. Basit bir
hayata özlem…

Başa dön tuşu