Yazı: Ece Üremez
Tam 16 yıl önce Kapalıçarşı’nın tam ortasında başlayan bir hikaye onunki. Çırak olarak yanında başladığı Levon Usta’dan öğrendiklerinin üstüne daha fazlasını koyarak tasarladığı büyük ve gösterişli yüzükler 2001 yılında kurduğu kendi markasının başlangıç sinyali olmuş aslında. Mücevherde görmeye alışık olmadığımız materyalleri değerli taşlarla birleştirerek ortaya çıkardığı özel parçalar, dünyanın birçok yerinde ilgi görürken kendisi markanın hangi spesifik temeller üzerine kurulu olduğunu şu sözlerle anlatıyor; “Asil, gösterişli ve hikayesi olan tasarımlara imza atmak benim için çok önemli. Bir araya getirilmesi zor materyalleri yan yana getirmek de markanın en önemli yapı taşlarından biri. Taşların bir hikayesinin olması, her tasarımı tek bir taşa göre kurgulamak da markanın DNA kodları içinde yer alıyor. Bu yüzden her üründen sadece bir tane var ve pek çoğunun aynısının yapılması neredeyse imkansız.” Sanat ve tasarıma duyduğu ilgiyle çıktığı yolculuğu Mehmet Güleryüz’den aldığı resim dersleri ve Zeynep Erol’dan aldığı takı dersleri ile şekillendiren tasarımcı, çelişen ve ilk bakışta bağdaşmayan materyallerin karşıt enerjilerinden yepyeni bir uyum ve denge yaratıyor. Markanın oldukça geniş bir kitleye hitap ediyor oluşu da bu yüzden aslında, zira altın, platin, deri, deniz kabuğu, kemik, boynuz, yarı kıymetli taşlar, inciler, topaz, yakut, yeşim, turmalin ve elmas gibi materyallerin birlikteliği söz konusu. Bu noktada kişiye özel tasarımları da unutmamak gerek. Nişantaşı’ndaki showroom’un yanı sıra geçen yıl Teşvikiye’de açtığı ve DK Design adını verdiği dekorasyon mağazası ile bir hayalini daha gerçekleştiren Dilara Karabay, özünde yeniliğe aşık olan bir tasarımcı. Tam da bu yüzden yer aldığı dünya için şunları söylüyor: “Yüzyıllardır yapılan formlar üzerinde çalışıyoruz. Başkasının tasarımlarını birebir kopyalamanın asla olmadığı bir tasarım dünyası isterdim!” Tasarımlarına DK Design’dan, Kapalıçarşı’da yeni açılacak mağazadan ve Mandarin Bodrum Otel’den ulaşabilirsiniz.
İLHAM KAYNAĞI
Aslında ‘işte budur’ diyeceğim bir şey yok. Son koleksiyonum tamamen taşın kendisine aşık olmamla yaratıldı. Ama elbette diğer koleksiyonlarımda yaptığım seyahatlerin, hayatın, filmlerin izleri büyük.
İLK TASARIM
İlk tasarımım bir yüzüktü. Kocaman mabe bir labrodorite taşın üstüne bir yusufçuk koymuştum. Biri en sevdiğim taş, diğeri en sevdiğim figür. Gerçekten uğurlu geldi. Hala devam eden bir işin ilk halkası diyebilirim ilk tasarımım için.
TASARIMA BAŞLARKEN…
Taş ya da figür hiç fark etmez, önce hangisi beni kendine çekerse çizmeye başlarım. Bir sürü çizim yaparım. Çizdikçe o tasarım kendini bulmaya başlar. Adeta ben orada aracıyım.
TÜRK KADINI VE AKSESUAR
Türk kadını geleneklerine bağlı o yüzden önce klasik takılar alıp, mücevher kutularını oluşturuyor ve sonra kendi zevkleri doğrultusunda farklı mücevherlere yöneliyorlar. Aslında son yıllarda kadınların mücevher tasarımına merak sarmasıyla mücevher dünyası zenginleşti ve farklılaştı. Tutucuçarşıya renk ve farklı zevkler getirdiler.
DİLARA KARABAY KADINI
Sofistike, kendine güvenen, ne istediğini bilen ve cesur.
SON KOLEKSİYON
Her sene yeni bir koleksiyon hazırlıyorum. En son Zümrüd-ü Anka Kuşu yani eski adıyla Simurg adını verdiğim bir koleksiyon hazırladım. Zümrüd-ü Anka kendi küllerinden doğan bir kuş, hikayesi beni fazlasıyla etkiliyor.
MÜCEVHER KUTUSU
Yüzük ve küpe olmazsa olmazım. Çünkü eksik hissederim kendimi. Bazen takmayı unutup çıkarım, hiç üşenmeyip geri dönerim.
ALIŞVERİŞ ROTASI
Artık Türkiye’de her şey var. Seyahatlerimde beni cezbeden bir şey görürsem alıyorum ama özellikle alışveriş için seyahat etmem. Büyük alışveriş merkezlerinden hiç hoşlanmıyorum, kalabalıkta hiçbir şey alamam, genelde butikleri tercih ediyorum.
SIRADAKİ!
Uzun bir süredir Kapalıçarşı’dan uzak kalmıştım. Kapalıçarşı’yı yaratıcılığı inanılmaz besleyen bir kaynak olarak görüyorum. O yüzden daha fazla zaman geçirebilmek için oradaki showroom’u yeniden hayata geçirmeye karar verdim. Çok yakında orada yeni bir mağaza açacağım. Yeni koleksiyonum da ilk orada görücüye çıkacak.