Buse Terim’den Paris notları

Şehirde Couture heyecanı
Paris’te haziranın son günleri temmuza bağlanırken şehri saran couture heyecanına da kayıtsız kalmak namümkün! Ben de Who’s Next öncesi, davet edildiğim couture defilelerine katılarak 2013 sonbahar couture koleksiyonlarının büyülü dünyasında bir gezintiye çıkma şerefine nail oldum. İlk durağım, beni olağanüstü misafirperverliğiyle kendine
hayran bırakan Chanel’di. Daha otel odama adım atar atmaz beni karşılayan zarif çiçekler ve defilede giymem için markanın showroom’undan bana özel seçilerek gönderilen küçük siyah ceketimle siyah ayakkabılarım sayesinde gerçeklikle bağlantımı hızlı bir biçimde kopardım ve yalnızca defile anına odaklandım. Defile sabahı, Chanel tarafından gönderilen bir araç beni otelimde karşılayarak markanın defilelerinin vazgeçilmez mekanı Grand Palais’ye götürdü. Her Chanel defilesinde başka bir hikaye fısıldayan Grand Palais’nin cam kubbesinin altında bu sefer bizi yıkık dökük bir tiyatro sahnesi bekliyordu. Eski dünyanın yerle bir olmuş estetiğini sembolize eden, distopik romanlardan fırlamış bu tiyatro sahnesinde ise Fritz Lang’ın ikonik filmi Metropolis’i anımsatan bir gökdelenler panoraması biz izleyicileri karşılıyor. Eski dünyanın dekadansından yeni dünyanın fütüristik görkemine bu geçiş, seyrettiğimiz koleksiyonun tüm detaylarında da kendini hissettiriyor. Uzay çağını müjdeleyen parlak kumaşlar, ışıltılı materyaller Viktoryen tül ve Çin krepleriyle birlikte kullanılıyor, köşeli şapkalara kalın, Star Trek’e öykünmüş kemerler eşlik ediyor. Modellerin  makyajında da sert kontürler ve 1980’li yıllara saygı duruşunda bulunan kalın kaşlar dikkat çekiyor. Üçüncü boyut illüzyonları koleksiyon geneline hakim, bir Chanel alametifarikası olan tüvit ve parlak kumaşlar fütüristik bir çizgiyle yan yana karşımıza çıkarak kafamızı karıştıyor…
Ve yine Chanel zaman ve mekan algımızı yerle bir ederek bizi ‘Chanel zamanı’na hapsediyor. Chanel defilesinin hemen ardından istikamet Stéphane Rolland’ın mavilerle bezeli couture koleksiyonuydu. Tasarımcı, 17’nci yüzyıl İspanyol yakalarını fütüristik kalıplar ve kesimlerle yorumlayarak flamenko ruhunu uzay çağına taşıyor. Özellikle görkemli
volanlar ve zarfı andıran kesimlerle öne çıkan koleksiyonda siyah ve beyazın hegemonyasını lacivertin ferahlığı kırıyor. Tasarımların zil, şal ve gülün ülkesinden aldığı ilham ise, defileye eşlik eden flamenko dansçısının performansıyla katmerleniyor.
Ertesi gün de programım yoğun: Önce Elie Saab, sonra da Jean Paul Gaultier defilelerine gideceğim. Elie Saab defilesi kraliyat taçlarının değerli taşlarının renklerini ve parlaklığını elbiselere taşımış: Yakutun asaleti, zümrütün çekiciliği, safirin zarafeti işçiliğiyle göz kamaştıran tasarımlara yansıyor ve kristal işlemelerdeki muazzam geçişleri, dinamizmi temsil ediyor. Tüm bu kristal işçiliğin temelinde yatan asıl düşünce, kadın silüetindeki bel kısmını ortaya çıkararak dişiliği ve asilzade duruşu vurgulamaktan geçiyor. Defilenin finalinde sahneyi dolduran gelinlik tasarımı ise kat kat tüller üzerine kuvarz ve kristal işlemeleriyle göz kamaştırdı. Düğününü planlayanlar ya da en yakınlarını evlendirecekler için Elie Saab yine mutlaka göz gezdirilmesi gereken bir alternatif.
Jean-Paul Gaultier defilesinin arka planında ise 80’li yıllar, Madonna, Björk ve kedi kadınlar var. Üstelik bu kedi kadınlar tehlikeli ve yok edici kimlikleriyle daha da seksiler. 101 Dalmaçyalı’nın şeytani Cruella de Vil’ini (ki bu ismin anlamını Türkçe’ye acımasız şeytan olarak çevirebiliriz) kürkleriyle podyumda görür gibi oluyoruz. Hayvan postları tüm baskılarda da başrolde: Bacakları saran leopar çoraplar, ceketler ve elbiseler. Öte yandan 80’li yılların çılgınlığı koleksiyon genelinde kendini hissettiriyor. Huni şeklindeki şapkalar, grotesk kalıplar Madonna’nın sahneleri kasıp kavurduğu günlere göz kırparken defilenin ikinci yarısında vahşi kedilerin hakimiyeti yerini yeşillere, çarpıcı mavilere, koyu pembelere bıraktı. Eh couture koleksiyonu gelinliksiz olmaz: Kat kat müslinle adeta milföyü andıran, zarif şapkasıyla duvağa eğlenceli bir alternatif getiren gelinlik tasarımıyla Jean Paul Gaultier bizi hayaller alemine sürükledi.Meksika Körfezi’nin turkuaz denizi, yakıcı güneşin ateşi ve en canlı renklerin coşkulu birlikteliği… Evet, bu yaz Meksika’ya gidemedim belki ama Avrupa’nın en büyük hazır giyim fuarı ‘Who’s Next Pret-a-Porter’ sayesinde Meksika, dört günlüğüne, Paris Porte de Versailles’a taşındı. Who’s Next Pret-a-Porter fuarının en keyifli yanı, her sezon belirlenen tema doğrultusunda hazırlanan dekor ve farklı aktiviteler. Fuar, sıfırdan bir konsept yaratma konusunda öylesine başarılı ki, bu sezon alana ilk adım attığımda Paris’in o melankolik güzelliğinden tamamen koparak kendimi Meksika’nın sıcak renklerinin kollarına bıraktım. Meksika’ya dair aklınıza gelebilecek ne varsa hepsi Who’s Next’te kendine yer bulmuş: Eski arabalar, çiçekler, Frida’nın dünyası, Ölüler Bayramı’ndan fırlamış kurukafalar, burrito’lar ve niceleri… Fuarın geleneksel defilesi de bu tema doğrultusunda hazırlanmıştı. Who’s Next fuarının davetine ilk kez geçen sene katılmış ve defileyi hayranlıkla izlemiştim. Bu sezonsa bu defile benim için çok daha önemli çünkü seçilen temalar doğrultusunda styling yapmak üzere dünyanın farklı ülkelerinden seçilen isimlerden biri de benim.

Sivri burunlu botlar, şehirli sert erkekler

‘Diğer isimler kimdi?’ derseniz; WAD dergisi Genel Yayın Yönetmeni Bruno Collin, Citizen K dergisi Moda Editörü Clémence Cahu, L’Officiel dergisi Moda Editörü Karan Rouach

ilk aklıma gelenler… Bu önemli isimler arasında yer alarak ilk defile styling’i deneyimimi uluslararası bir platformda gerçekleştirmek oldukça heyecan vericiydi. Defile alt temaları arasında neler yoktu ki: Frida’dan ilham alan ‘Flora Kahalo’, Ölüler Günü ruhunu yansıtan ‘Loco Muerto’, Meksikalı çiftçileri Paris’te canlandıran ‘Mexican Farmer’ ve niceleri. Bense defile styling’i için ‘Botas Picudas’ alt temasını seçtim. Meksika’ya özgü, sivri burunlu bir erkek botu olan ‘Botas Picudas’tan yola çıkarak, şehirli erkek silüetleri yarattım. Yaptığım styling hem Meksika’nın geleneksel kodlarını taşıyor hem de bu kodlarla 2014 ilkbahar-yaz trendlerini harmanlıyordu. Fuara katılan tüm markalar arasından defilede kullanacağım parçaları seçmek, hazırladığım moodboard’larla bu parçaları eşleştirmek, fitting heyecanı derken ilk defile geldi çattı ve ben de kendimi kalp çarpıntıları içinde kendi yarattığım kombinleri izlerken buldum. Defilemiz klasik defile konseptinde değil daha çok Meksika sokaklarının coşkusunu fuarda yaratan bir geçit töreni havasındaydı ve büyük ilgi uyandırdı. Renklerle desenlerin birbiriyle dans ettiği, şemsiyelerden çiçeklere farklı aksesuarlarla zenginleşen defilenin sonunda kopan alkışla birlikte içimde büyüyen mutluluğu tarif etmem zor.

Gelenekselin fütüristik yorumuna hazır olun

Defilenin ardından, kendimi 2014 ilkbaharyaz trendlerini keşfetmeye adayarak, dev fuar alanında stantlar arasında gezinmeye koyuldum. ‘Gelecek yaz neler bizi bekliyor?’

diye sorarsanız, Rönesans estetiğinin bilimle birleştiğini ve üç boyutlu detayların, dijital çağa dair öğelerin tasarımlara yansıdığını söylemek mümkün. El işi gelecek yaz tüm tasarımlarda rol çalıyor ancak geleneksel el işçiliği sonucu ortaya çıkan desenler daha fütüristik. Bu anakronizm 2014 yazına damgasını vuracak gibi. Tropikal esintiler ise sezonun bir başka trendi. Küba’nın Afrika-Karayip kültürünü yaşatan Santiago de Cuba şehrinin renkleri, sezon tasarımlarını istila ediyor, tropikal desenler, özellikle tropik bitkileri tasvir eden baskılar oldukça revaçta.

Gelecek yaz neler olacak?

Kadınlar şimdiden hazırlansın, çünkü bermuda şortlar gelecek yazın yıldızı olmaya aday. Dar kesimli, diz üstünde biten bermudaları, sofistike görünümlü tişörtlerle kombinleyerek günlük giyimde  şık bir duruş yakalamanız mümkün. Zaten gelecek yazın anahtarı, gündelik giyimi daha estetik, daha zarif kılacak seçimleri birbiriyle eşleştirmek, doğru kombin

seçenekleriyle bir nevi kendi kendinin tasarımcısına dönüşmek.

Gelecek yaz, renklerde birinciliği beyaza veriyor ve her renkte, her desende beyazın boynunu bükük bırakmayarak beyazı cömertçe kullanıyoruz. Renk skalamızdaki diğer başrollerse pembeden kahverengiye toprağın farklı tonları. Özellikle viski rengi parçalara şimdiden yatırım yaparak gelecek yaza ekonomik bir giriş yapabilirsiniz. Mavide ise Karayip Denizi’nin tonlarını ödünç alıyor ve kıyafetlere taşıyoruz.

Başa dön tuşu