Yollarda, tüm ihtimallerin kıyısında ve özgür. Oyuncu Bige Önal’la birlikte kalabalıktan, geçmiş ve gelecekten çok uzakta; yalnızca anın biricikliğine adanmış bir seyahate çıkıyoruz. Önümüzde yalnızca sonsuzluk ve bir gün var. Bize katılmak ister misiniz?
Kalbimizin en ücra köşelerine işleyen oyunculuğuyla Bir Başkadır, Sen Çal Kapımı, Bodrum Masalı, Benim Adım Gültepe, çok yakındaysa Yeşilçam dizisinin ikinci sezonu olmak üzere uzun zamandır, canlandırdığı daha pek çok karakterle hayatımızda. Bige Önal, 30’larının hemen başında ve ‘ünlü olma’ halini, içi boşaltılmış bir sıfata epey mesafeli bir olgunlukta sürdürüyor.
Elele arşivinden (Ekim 2021)
RÖPORTAJ: SİMAY ENGÜR
FOTOĞRAF: ALİ KALYONCU
STYLING: ANIL CAN
MAKYAJ: SELEN KARABULUT
SAÇ: MUSTAFA AKGÜL
STYLING ASİSTANLARI: ZEYNEP BALA DURA, IRMAK BÜYÜKDORA
FOTOĞRAF ASİSTANI: ÖMER ÇETİNER
DİJİTAL VE TEKNİK EKİPMAN SORUMLUSU: TANER YAMAN
Şimdilerdeyse Orkid’in ‘Oyuna Devam’ projesinin cesaret elçilerinden biri olarak; genç kızların özgüvenli bir şekilde spora devam edebilmelerine destek oluyor. 16 yaşına kadar aktif olarak sürdürdüğü spor hayatının, mahalle kültürüne uzanan çocukluğuyla güçlü ve nostaljik bağını uzun uzun anlatıyor. Röportaja başlarken, hayatının nasıl bir dönemine denk geldiğimizi soruyorum. “Hayatımda hiç olmadığım kadar etrafımı gözlemlediğim ve ‘an’da kalmaya çalıştığım bir dönemdeyim” diyor ve yeni bir projeye hazırlanmadan önce bu nadas sürecinin, çok dinlendirici ve yeni bir işe yer açma anlamında oldukça yüksek motivasyon sağlayan bir süreç olduğundan bahsediyor. Anın büyülü akışında, Bige Önal’ın geçmişinden hayallerine uzanan bir seyahatte, merak ettiklerimizi sormaya başlıyoruz…
Bir Başkadır ile buluşalı neredeyse bir sene olacak… Siz de Hayrunnisa karakteriyle, hayranlık uyandıran bir performans sergilediniz. Bir oyuncu olarak Bir Başkadır’ı diğer işlerinizden ayıran his, deneyim farkı neydi?
Çok teşekkür ederim. Her şeyden önce bütün karakterlerin bir hikayeye böylesine uyum içinde karışmaları ve karakterlerin varoluş biçimleri, daha önce okuduğum hiçbir hikayeye benzemiyordu. Bu sebeple daha baştan diğer işlerden ayrışmış oldu. Çekim aşamasında da hazırlanacak uzun bir vaktimiz oldu. Bir tiyatro oyununa hazırlanır gibi hazırlandık, bu da deneyim açısından farkıydı benim için.
Tanınmış ve Türkiye’nin saygısını kazanmış bir aileden geliyorsunuz. Sizin durumunuzu biraz ayırmak gerekiyor, sadece ‘ünlü doğmak’ değil bu; insanların annenize ve babanıza karşı saygısı ve sevgisi, sizin ‘ünlü olma’ anlayışınızda etkili olmuştur diye tahmin ediyorum. İçi boşaltılmış haliyle değil; Bige Önal filtresinden geçirilmiş haliyle, ünlü olmanın deneyimlediğiniz, güzel yanları neler?
Sanırım bu konuya ‘ünlü olmak’ değil; ‘başarılı olmak’ olarak bakabiliyorum. Çünkü günümüzde, kavramlar dediğiniz gibi sosyal medyanın da etkisiyle biraz birbirine karışmış durumda sanırım. Çok başarılı bulduğum, bu mesleğe gönülden bağlı ve çok ciddi bir tutkuyla yaklaşan birçok meslektaşım; ünlü olmadıkları için başarısız değiller benim gözümde. ‘Ünlü olma’ halinin tamamen bir zaman dilimiyle bağlantısı olduğunu düşünüyorum ve çok anlam yüklememek gerektiğine inanıyorum. Bu da ailemin bu kavramla kurduğu ilişkinin özeti oluyor sanırım.
Yeşilçam dizisinin ikinci sezonunda, kadroya dahil oldunuz. O dönemin ruhunu yansıtırken, neler hissettiniz? Canlandırdığınız karakterden bahsetmeniz mümkün mü?
Yeşilçam da oldukça farklı bir deneyim oldu benim için. Daha önce bu döneme ait bir hikayenin içinde yer almadığımdan; hem yeni hem de çok heyecan vericiydi. O döneme ait daha derin ve detaylı araştırmalar yaptım. İzledim, dinledim. Çok keyifli bir süreçti. Karakterimden çok bahsedemesem de Yeşilçam’a karşı duyduğum heyecanımın en büyük sebeplerinden biri de karakterime duyduğum meraktı aslında. Çok yeni, daha önce oynamadığım, enteresan bir karakterdi… O yüzden daha izlemeden Yeşilçam’ın da yeri benim için ayrı oldu açıkçası.
Çocukluğunuza dair, geçmişe özlemlerinizde; size ‘aitlik ve ev hissi’ veren, aklınıza sık sık gelen bir an, bir mekan ya da belki bir koku var mı?
Büyüdüğüm mahalle ve o mahallenin sokakları benim için çok özeldir. Orada doğdum, orada büyüdüm ve pandemi başlangıcına kadar da o mahallede yaşadım. Benim için çocukluğum kesinlikle o sokaklardır. Oradaki pek çok an, pek çok koku benim için unutulmazdır. Sanki hiç eskimemiş, dün gibi…
Çocukken en çok kullandığımız soru kalıpları ‘bu ne, neden?’ büyüdükçe yavaş yavaş yok oluyor, sorgulamayı yitiriyoruz. Yetişkinliğinizde de sizi en çok ‘neden?’ diye düşündüren, anlamaya çalıştığınız ve hayatı algılayış biçiminize etki eden konu neydi?
İnsan ilişkileri, toplumlar ve zaman konusu üzerinde çok düşündüm. Hala da düşünüyorum. Bu konular üzerine kafa yormayı seviyorum. Anlayamadığım, anlamlandıramadığım ya da toplum tarafından bir anlam yüklenmiş kavramlar üzerine düşünmek hoşuma gidiyor. Kendimce yeni anlamlar yüklemeye ve anlamlandırmaya çalışmak, sorgulamak…
Umutsuzluk hissi sık sık yaşadığınız bir duygu mudur? Umutsuz hissettiğiniz anlarda, etki alanlarınızı fark etmeye çalışıp ‘ben ne yapabilirim?’ düşüncesine odaklanmakta başarılı mısınızdır?
Çok sık olmasa da günümüz dünyasında maalesef aşina olduğum bir his haline gelmiş durumda. Özellikle son 10 yılda yaşadığımız hadiselerin hem sayısının çokluğu hem de her konuyla ilgili benzer bir hissiyata kapılmak, biraz karanlığa çekebiliyor insanı. Ama bu hisse alışmamak gerekiyor. Dolayısıyla evet, böyle karanlık anlarda ‘ışığı nasıl bulabiliriz?’ diye düşünürüm hep ve ne yapabileceğime odaklanırım.
Seyahat etmek; başka bir şehre, ülkeye uyanmak ve sokaklarını dolaşmak… Sizin için ne anlam ifade ediyor?
Benim için bu ‘hayat’ demek. En sevdiğim, belki de uğruna çalıştığım şey bu olabilir.
Hangi koşullarda olursanız olun, ödün vermeyeceğiniz; eksildiğini hissettiğinizde huzursuz olduğunuz, korumaya çalıştığınız ve Bige’yi Bige yapan değerleriniz var mı?
Ahlak anlayışım konusunda oldukça netim. Ne olursa olsun, hangi koşul, hangi hissiyat içerisinde olursam olayım ahlaki olarak geçmeyeceğim sınırlar var. Başka insanların sınırlarına çok dikkat ederim ve o alanları geçmemeye oldukça özen gösteririm. Bu benim için önemli bir konu. Kendi sınırlarım için de aynı şey geçerli. Bir de haksızlığa hiç tahammül edemiyorum, bir haksızlık karşısında göstereceğim tavır sanırım beni ben yapan özelliklerimden biri. Beni iyi tanıyan biri, böyle bir durum karşısında nasıl tepki vereceğimi çok iyi bilir.
Sahneye çıkmadan önce özgüveninizi artırmak ve motivasyonunuzu sağlamak için nasıl bir zihinsel süreçten geçiyorsunuz?
Sahneye çıkmadan önce kendi kendime geçirdiğim bir konsantrasyon sürecim mutlaka olur. Bir müzik ve ısınmayla geçirdiğim bir yarım saat.
Bir dizi, film setinde, bir sahnede ya da bir sahada… ‘Takım olmak’ ne anlama geliyor ve ‘takım olmanın’ olmazsa olmazları nedir sizin için?
Takım olmanın en önemli tanımı, bir kalabalığın içinde özgüvenini unutmadan; ama o özgüven yokmuşçasına iletişim kurabilmek bence. Yardımlaşabilmek, birlikte hareket edebilmek…
Geçmişten bugüne sporla ilişkiniz nasıldı? Şu anki Bige’yi inşa ederken, sporun nasıl katkıları oldu?
16 yaşıma kadar hayatım tam anlamıyla spordan ibaretti. Sporu bırakmama sebep olan sakatlığım, çok uzun bir süre beni çok üzdü. Çünkü spor yaparken duyduğum özgüveni, sporla iç içe bir hayatın verdiği o iyi ve dinç hissiyatı başka bir yerde bulmak olanaksız. Sporun karakterimde ciddi pozitif etkileri oldu. İnsanın kendini sevmesi kadar değerli çok az şey var hayatta, spor öncelikle bunu sağlıyor. Onun kadar değerli bir diğer şey de sağlık. Spor da sağlıklı bir hayatın parçası. Sosyalleşmek ve sosyal bir çevrede yer edinebilmenin ilk adımlarını ben takım içinde öğrendim ve oturtmaya çalıştım.
P&G’nin lider kadın bakım markası Orkid’in genç kızların özgüvenli bir şekilde spora devam edebilmesi amacıyla hayata geçirdiği ‘Oyuna Devam’ projesinin cesaret elçilerinden biri oldunuz. Neler söylemek istersiniz, özellikle genç kızlara bir mesajınız olur mu?
Öncelikle böyle anlamlı bir proje içerisinde yer almamı istedikleri ve bu güzel amaç için genç kızlarımıza seslenmeme fırsat verdikleri için Orkid’e çok teşekkür ediyorum. Mahalle kültüründen geldiğim için aslında çocukların dışarda oynamasına, birlikte file gerip voleybol oynadıklarını görmeye, iki taş ile kale yapıp futbol oynamasına çok alışkındım. Biraz nostaljik biriyim. Söylediğim gibi mahalle kültüründe büyüdüm ben. Bu sayede yıllar geçtikçe yeni nesilleri gözlemleme, kendi çocukluğumla kıyaslayabilme fırsatını buldum. Maalesef genç kızlarımız, çeşitli nedenlerle eskisi kadar aktif ve sporla iç içe bir çocukluk geçirmiyor ya da geçiremiyor. Tabii jenerasyonun alışkanlıklarının ve çağın değişmesi bir etken, fakat Orkid’in araştırması birçok kızımızın da çevrelerinden gerekli desteği göremediği için spordan uzakta kaldıklarını gösteriyor. Bu anlamda Orkid’in Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi ile birlikte yürüttüğü ‘Oyuna Devam’ kampanyası çok önemli. Hem binlerce kızı sporla tanıştırıyor hem de spora devam edebilmeleri için onlara destek oluyorlar. Onlara mesajım: Cesur olun ve kimseye kulak asmadan mücadelenize devam edin. Sizler vazgeçmedikçe, karşınıza Orkid gibi birçok destekçi çıkacaktır. Ülkemizin sizin gibi parlak ve cesur genç kızlara ihtiyacı var!
Yine Orkid ile bir araya geldiğiniz; spor, üniversite ve seyahat gibi hayatın farklı alanlarda sizi görebildiğimiz dinamik bir çalışma da gerçekleştirdiniz. Bu keyifli içerikten de bahsedebilir misiniz? Orkid ile yollarınız nasıl kesişti?
Evet. Orkid Günlük Ped serisi için çok keyifli bir çalışma gerçekleştirdik birlikte. Bu çekimlerde, geçmişte öğrencilik dönemim de dahil gündelik yaşamdan üç farklı halimi yansıttık. Hareketi çok seven, sürekli bir koşturmaca içerisinde olan biriyim ve yüksek tempolu yaşamım içerisinde her an temiz, ferah hissetmeyi seviyorum. Orkid de bu enerjimi fark etmiş olmalı ki; birlikte bir iş birliği gerçekleştirmek üzere bir araya geldik. Orkid Günlük Ped serisi de hayatımın her anında yanımdaydı ve gündelik yaşamımın vazgeçilmezlerinden diyebilirim. İyi ki de buluşmuşuz, birlikte çok güzel bir çalışma gerçekleştirdiğimize inanıyorum.
Duruşu, tarzı ve hayata bakışıyla sizi etkileyen, ilham veren, hayranlık uyandıran kadınlar kimler?
Kendi mesleğimden en hayranlık duyduğum iki isim Phoebe Waller Bridge ve Brit Marling. İkisinin de hayata bambaşka bakış açıları var. Bu mesleğe yaklaşımları ve oyunculuğun yanı sıra yazar olmaları sebebiyle ciddi bir hayranlık besliyorum. Yazarlardan Ursula K. Le Guin’in oldukça büyük bir hayranıyım diyebilirim. Bir de spor kariyerimde atletizmle ilgilendiğim için özel olarak bana ilham olmuş bir isim var: Kathrine Switzer. Kathrine Switzer, 60’larda kadınların koşmasına izin verilmeyen bir maratonu tamamlayarak; kadınların spordaki konumuna ciddi bir yön ve kadınlara spor konusunda ciddi bir cesaret vermiş bir kahraman bence.
Oyunculuk yapan bir kadın için hala çok dar bir kariyer yörüngesi var. Sadece bizde değil, yurt dışında da böyle. Popüler kültürün güzellik algısına uymak, yaş, medeni durum, anne olup olmaması bile kadınların kariyerini etkiliyor maalesef. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bu durumu değiştirmek bizim elimizde. Bu konuda, herkesten çok kadınlara iş düşüyor bence. Bu algıyı kabul edip bunun ağırlığını taşımayı reddederek, çok sevdiğim iki oyuncu arkadaşımın yaptığı gibi anneliğinin ilk günlerinde sete çıkıp kariyerlerimize devam ederek, bu anlara şahit olduğumuzda bu durumlara sesimizi çıkararak, durumlar karşısında eşitlik talep ederek, zamanın bize getirdiklerini kabul ederek ve her yaşta çok başka karakterlere imza atabilme imkanımızın olduğunu bilerek bu algıyı değiştirebileceğimize inanıyorum.
“16 yaşıma kadar hayatım tam anlamıyla spordan ibaretti. Sporu bırakmama sebep olan sakatlığım, çok uzun bir süre beni çok üzdü. Çünkü spor yaparken duyduğum özgüveni, sporla iç içe bir hayatın verdiği o iyi ve dinç hissiyatı başka bir yerde bulmak olanaksız.”
‘İşte yaşamak bu’ dediğiniz anlarda, nerede ve ne yapıyor olursunuz?
Hiçbir şey düşünmemeyi başardığım, ‘an’da kalabildiğim her zaman yaşadığımı hissediyorum. O anın tadını çıkarabilmek, kolay bir şey değil. İşteyken daha çok deneyimlediğim bir his. Bunu özel hayatımda da daha çok deneyimleyebilirsem, ‘işte yaşamak bu’ diyebileceğim çok daha fazla an olacak sanırım.
Ortaya çıkan hangi durumun ya da hissin aşkta yeri yok sizin için?
His olarak değil ama durumlarda anlayış önemli sanırım. Anlayışsızlık, her türlü ikili ilişkide zor. Aşkta daha da zor olur gibi geliyor bana.
Peki, aşkın size iyi gelen ve sizi iyi anlamda dönüştüren yanları…
Doğru kişiyse, tekil bir hayata denge getirdiğine inanıyorum. En azından benim için öyle, beni dengede tutuyor.
Şu anki stilinizi nasıl anlatırsınız? İmza parçanız, aksesuarınız var mıdır?
Eklektik bir stilim var diyebilirim. İmza parçam ya da öyle bir olmazsa olmazım yok. Yazları çocukluğumdan beri taktığım bandanalarımdan vazgeçmiyorum. Söyleyebileceğim en belirgin imza parçam onlar.
Son olarak; oyunculuk konusunda, yakın gelecekte gerçekleştirmeyi umduğunuz bir plan ya da henüz düşünce aşamasında olan bir hayaliniz var mı?
Uzun senelerdir yazmaya çalıştığım bir tiyatro oyunum var. Onun üstüne eğilip bitirmek gibi bir hayalim var.
SERBEST ATIŞ
Fotoğraf çeken ilk insan olmak isterdim.
The Handmaid’s Tale’de June karakterini ben canlandırmak isterdim.
Zamanda yolculuk yapma süper gücüm olsun isterdim.
Irkçılık yok olsun isterdim.
Rönesans dönemine ışınlanmak isterdim.
Kitaplarım ve Orkid Günlük Ped serisi seyahat çantamda mutlaka olur.